Zürafanın Uzun Boyuna Uygun Olarak Yaratılmış Kalbi
Zürafa dört beş metreye varan
boyuyla karada yaşayan hayvanların en uzun boylusudur. Bu uzun boyu
nedeniyle yaşayabilmesi için kalbinden iki metre yukarıdaki beynine kan
göndermesi şarttır. Bunun için olağanüstü güçlü bir kalbe ihtiyacı
vardır. Nitekim zürafanın kalbi kafasından daha büyüktür ve yaklaşık 60
cm uzunluğa ve 11.8 kg'lık bir ağırlığa sahiptir.
Zürafaların kalbi 350 mm Hg'lik bir
basınçla kan pompalayacak kadar güçlüdür. Diğer bir ifadeyle,
zürafanın tansiyonu 35’e çıksa bile bu durumun zürafaya bir zararı
olmaz. Canlılar arasındaki en yüksek kan basıncına sahip olan
zürafaların kalpleri dakikada 170 kez atmakta ve tüm vücuduna 75 litre
kan pompalayabilmektedir.
Zürafalarda bulunan kan hücresi
miktarı, bir insanda bulunanın iki katıdır. Zürafalar bir şey yedikten
veya içtikten sonra kafalarını yerden kaldırdıklarında, kalplerinin
beyinlerine yeterli miktarda kanı pompalayabilmesi için normalden iki
kat daha fazla atması gerekmektedir. Peki normal koşullarda pek çok
canlının ölümüne sebep olabilecek kadar güçlü olan bu sistem, nasıl
olur da zürafaya zarar vermez? Bunun nedeni, özel bir haznenin içinde
bulunan sistemin, basıncın bu ölümcül etkisini kaldırabilmek için küçük
damarlarla kuşatılmış olmasıdır.
Zürafa Niçin Beyin Kanaması Geçirmez?
Zürafanın
başından kalbine kadar giden bölümde; yukarı çıkan ve aşağı inen
damarların oluşturduğu bir U sistemi bulunur. Ters yönde akan kan
damarları toplam basıncı sıfırlar, böylece canlı, ani kanamalara neden
olacak iç basınçtan kurtulmuş olur.
Kalpten aşağı seviyede kalan bacak
ve ayakların da özel bir korumaya ihtiyacı vardır. Zürafanın bacak ve
ayaklarını saran derinin son derece kalın olması onu kan basıncının
kötü etkilerinden korur. Ayrıca damarların içinde, şiddetli kan akışını
dengeleyerek basıncı kontrol altına alan kapakçıklar da bulunur.
Asıl büyük tehlike ise, hayvan su
içmek için başını yere kadar indirdiğinde ortaya çıkar. Normalde beyin
kanamasına sebep olacak kadar şiddetli olan kan basıncı, bu durumda
daha çok artar. Ama bu tehlikeye karşı kusursuz bir önlem alınmıştır.
Vücutta salgılanan "sefaloraşidien" adlı sıvı devreye girer ve kalp
hacmini küçülterek pompalanan kanı azaltır.
Öte yandan, hayvanın boynunda,
başını aşağı eğdiğinde devreye giren özel kapakçıklar vardır. Bu
kapakçıklar kanın akışını büyük ölçüde azaltır ve böylece zürafa güven
içinde su içip tekrar başını yukarı kaldırabilir. Zürafanın kat kat
olan damarlarının kalın olması da, yine bu yüksek basınç tehlikesine
karşı alınmış bir tedbirdir.
Zürafaların Başı Neden Dönmez?
Zürafalar, başlarını aşağıdan
yukarı kaldırmak için çok fazla zaman harcarlar ve bu yüzden kanın
beyne gitmesi için vücutlarında kusursuz bir sistemin olması
gereklidir. Bu sistem, çok güçlü bir pompa biçiminde çalışan kalp ve
insandakinin iki katından daha fazla olan kan basıncından oluşur. İşte
böylelikle zürafalar, bayılma nöbetlerinden korunmuş olurlar.
Nitekim zürafa başını
kaldırdığında, baştaki kan damarları neredeyse bütün kanı yanaklarına,
dillerine ya da deri gibi başın diğer bölümlerine aktarmaz; sadece
beyne akması için yönlendirir. Aynı zamanda, hayvanın kalın derisi ve
şahdamarındaki olağandışı bir kas -ki damarların genellikle kasları
olmaz- kanı baştan kalbe geri taşıyan damara baskı yapar. İşte zürafa,
insanlarınkinden çok daha iyi bir bayılmayı engelleyen mekanizmaya
sahip olarak yaratıldığı için bayılmaz.
Zürafaların Yaratılışı, Allah’ın Üstün Sanatının Örneklerinden Biridir
Kuşkusuz,
zürafalar sahip oldukları tüm özellikleri kendi ihtiyaçlarına göre
planlayarak kazanmış olamazlar. Bu önemli özelliklerin zaman içinde
yavaş yavaş işleyen bir evrim süreci ile oluştuğunun söylenmesi de
mümkün değildir. Çünkü bir zürafanın yaşamını sürdürebilmesi için,
mutlaka beynine kanı ulaştıracak bir pompalama sistemine, eğildiğinde
ani kan basıncını azaltacak kapak sistemine ve başını kaldırdığında
bayılmasını engelleyen damar sistemine aynı anda sahip olması şarttır.
Bunlardan biri olmasa veya tam çalışmasa, zürafanın yaşamını sürdürmesi
imkansız hale gelir.
Zürafaları Allah yaratmıştır ve
yeryüzünde var olan diğer bütün canlılar gibi, vücutlarında Allah’ın
üstün yaratma sanatının pek çok tecellisi bulunur. Allah bu durumu bir
Kuran ayetinde şöyle bildirir:
Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 4)
Zürafaların Pek Fazla Bilinmeyen Özellikleri
Yemek borularında bir asansör
sistemi vardır: Zürafaların boyunlarının uzun olması, ağaçların en üst
dallarına kadar uzanıp oradaki filizleri ve bitkileri yiyebilmelerini
sağlar. Ancak hiç çiğnemeden yuttukları bu dikenli bitkiler önce dört
bölmeli midelerine gider. Zürafalar daha sonra bunları sindirmek için
tekrar ağızlarına gönderir ve ağızlarında çiğnerler. En sonunda da
tekrar yutarak midelerinin bir başka bölmesine gönderirler. Ancak
besinin mideden ağza gidebilmesi için, yuttukları bitkilerin birkaç
metre uzunluğunda olan boyunlarından yukarı doğru çıkması gerekir. Yüce
Rabbimiz zürafaları besinleri yemek borusundan yukarı doğru çıkaracak
asansör benzeri bir sistem ile birlikte yaratmıştır.
Ağız
ve diş yapıları ihtiyaçlarına yöneliktir: Zürafaların dilleri 45 cm
dışarı uzanabilir. Dişleri ise bir tarak gibi olduğu için sert akasya
dallarının dikenlerini ve mineral gereksinimlerini karşılayan kemikleri
rahatlıkla çiğneyebilirler.
Renkleri bulundukları ortama uygun
olarak yaratılmıştır: Zürafaların benekli derileri, onların kamuflaj
yapmalarına uygun olarak yaratılmıştır. Çünkü savan alanlarındaki
ortamın rengi ile uyum içinde olmaları, düşmanları tarafından fark
edilmelerini zorlaştırır.
Vücutları, hızlı koşmalarını
sağlayacak biçimde yaratılmıştır: Zürafalar bir tehlike anında koşarak
50-70 km. hıza ulaşabilirler. Koşmaya başladıklarında başlarını
pompalar gibi ileri geri götürür ve kuyruklarını kıvırırlar. Koşarken
diğer bir özellikleri ise, diğer hayvanlar gibi ayaklarını çaprazlama
atmamalarıdır. Önce ön ve arka sol, daha sonra ön ve arka sağ
ayaklarını kullanarak koşarlar. Zürafanın bu koşma şekli, onun vahşi
hayvanlar tarafından yakalanmasını zorlaştırır.
Küçük gruplar halinde yaşamaları
güvenli bir ortam oluşturur: Zürafalar bütün yavrularına birlikte
bakarlar. Yetişkin zürafalar dönüşümlü olarak yavruların başında nöbet
tutarlar. Bu güvenlik sistemi sayesinde diğer anneler rahatlıkla yavru
zürafaları bırakıp kilometrelerce uzağa yiyecek aramaya gidebilirler.
Yüce Allah zürafaların uyuma
şekillerini özel olarak yaratmıştır: Oturduklarında kalkmaları zor
olduğundan, boyunlarını arka gövdelerinin yanına uzatarak ayakta
uyurlar. Birkaç dakika dışında bütün uykularını bu şekilde ayakta
geçirirler. Ayrıca zürafalar hiçbir zaman aynı anda uyumazlar, mutlaka
aralarından biri nöbet tutar.
Anne zürafa ve yavru arasındaki
iletişim Yüce Allah’ın rahmetinin tecellisidir: Doğumdan sonraki birkaç
gün içinde anne zürafa, zamanını yavrusunu yalayarak ve koklayarak
geçirir, bu şekilde hem yavru temizlenmiş olur hem de annesinin
kokusunu öğrenir. Bu koku, anne ve yavrunun kalabalık bir sürünün
içinde birbirlerini bulmaları gerektiğinde işe yarayacaktır.
Herhangi bir zorluk içinde olan
yavru, annesinin dikkatini çekmek için çeşitli sesler çıkarır. Annesi
de onu sesinden hemen tanır ve yardımına koşar. Zürafalar yavrularını
hiç yanlarından ayırmazlar. Saldırıya uğradıklarında ise yavrularını
vücutlarının altına iterler ve ön ayakları ile düşmanlarına sertçe
vurarak saldırırlar.
kaynak: http://hayvanlaralemi.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder